Kişi zikir yapıyor, zikrini de arttırıyor ve kişinin kalbine Allah'ın rahmeti ve fazlı geliyor. Ama kişinin kalbi mühürlü. Bütün insanların kalpleri mürşidlerine ulaşana kadar mühürlüdür. (Casiye Suresi 23 Ayeti Kerimesi gereğince).
İşte bu mühürlü olan kalbe ulaşan Allah'ın rahmeti ve fazlından, yalnız rahmet mührün kenarından sızarak içeriye girebilir. Eğer bu sızan rahmet o kişinin kalbinde yüzde 2 çevresinde bir nur oluşturursa, işte bu nokta o kişinin huşuya ulaştığı noktadır.
H57 / HADİD - 16 : E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah'ın zikri ile ve Hakk'tan inen şeyle (Allah'ın nurları ile), âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.
Görülüyorki zikir ve zikrin sebebiyle oluşan Hakk'tan inen nur, o kişinin kalbinde huşu oluşturuyor.
|