Eğer bir insanın göğsünden kalbine Allah rahmet yolunu açmamışsa o kişinin göğsüne zikir yaptığı zaman Allah'ın rahmeti ulaşır. Ama bu rahmet göğüsten tekrar Allah'ın katına döner ve kalbe girmez. Kalbe girmediği sürece kişinin iç aleminde gerekli olan aydınlatmayı yapmaz. Kişinin kalbinde Allah'ın nurları yerleşemez, çünkü kalbe ulaşamaz. Bunu sağlamak üzere Allah'u Teâla insanların göğsünden kalbine bir yol açıyor. İşte bir kişinin göğsünü teslime açması Allah'u Tealâ'nın o kişinin göğsünden kalbine bir yol açması anlamına geliyor.
39 / ZUMER - 22 : E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah'a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah'ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.
Görülüyor ki sadece Allah'ın göğsünü teslime açtığı kişinin kalbine bir nur ulaşabiliyor. Eğer Allah'u Teâla kişinin göğsünü teslime açmazsa, o kişinin kalbine bir nur ulaşması mümkün değildir. Öyleyse Allah'u Teâla'nın bir kişinin göğsünü teslime açması o kişinin kalbine nuru ulaştırmak içindir.
6 / EN'AM - 125 : Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah'a) teslime (İslâm'a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir
|